16 Haziran 2007 Cumartesi

Ölüm Beni Tanımaz

Tanımaz beni ölüm;
Tanımaz ruhumun karmaşası olmasa
Ve,bedenimin kızıl yangını
Senle dolu bir beden daha yoksa içimde
Bomboşluğumu tanımaz ölüm
Kuytu köşelerin karanlıklarındada dolaşsa ruhum
Yangınların ortasında da dursa
Damarlarım da kan yerine,dolaşan zehirse bile
Yine de tanımaz ölüm cahil ruhumu

Ey hücrelerimde sürünen yaren sen!
Ya,öyle doldur ki kaybolmuşluğumu
Ölümle tanıştır beni
Ya öyle yok ol ki
Ben bile tanımayayım,bu ruhsuz ben
TUBA SAPAN

ZAMAN ve MEKAN

İnsanoğlu, evren denilen bir bütünün parçasıdır.Kişiliğini, düşüncelerini, duygularını maddeden ayrıymış gibi algılar. Modern bilim, burada söz konusu olanın ve bilinci etkileyenin ne olduğunu araştırmalıdır.

Bu araştırmanın yansımaları, bizi bugün için bilinmeyen büyük hakikatlere götürebilir. Kozmik yönden sezişler bilimsel çalışmalarda çok daha kuvvetli hissedilmektedir. Evrenin yapısını bilimsel ve akılcı bir şekilde anlamak ve anlatabilmek insana derin bir iman duygusu verir.

ALBERT EINSTEIN

14 Haziran 2007 Perşembe

13 Haziran 2007 Çarşamba

MEKTUP - 2


Biraz sonra mezarlık, alkışlarla inledi
Alkışlar isyan dolu, kalpleri perçinledi
Bu görkemli törenin, bu çağdaş korosunu
Münker Nekir isimli, meleklerde dinledi
Dostların ağlamaklı, pozlar verdi basına
Birkaç kürek toprakla, katıldılar yasına
Lakin Kur'an başlarken, duyunca Besmeleyi
Mezarlığı terketti, hepsi koşarcasına
Bir rahatlık hissetti, eve dönüşte karın
Haftalık programda, konken günüydü yarın
Yaşamıştı dünuanın, nice zevkini ama
Bir başka tadı vardı, bir başka şu kumarın
Yaşına rağmen hala dikkat çeken bir tipti
Hala...yürek hoplatan, bir vücuda sahipti
Ve bundan böyle artık, bütün güzel dullara
Sosyete pazarında, korkulu rakipti
Hayat yeni başlıyor, diye düşündü birden
Ne senden eser kaldı ne yattığın kabirden
Vız gelirdi, şu ahlak masalları toplumun
Kurtulmuştı nihayet baskılardan cebirden
İlk önce silmeliydi, hafızadan cismini
İndirdi duvardaki yağlı boya resmini
Arkasından çıkardı, mektupluk ve zildeki
Sarı pirinç üstüne, yazdırdığın ismini
Ertesi gün dostların akıl verdi eşine
Çoluk çocuk düştüler, mirasının peşine
Ne kadar sevinirdin, öldüğüne kim bilir
Görseydin yaptığını, kardeşin kardeşine
Üç gün sonra kutlandı, baldızının yaş günü
Haftasına kalmadı, küçük kızın düğünü
Yani sözün kısası, sen gittiğinle kaldın
Hiç kimse fark etmedi, inanki öldüğünü
Bu mektuptan pek hoşnut kalmadıı biliyorum
Daha neler yazmıştım, vaz geçtim siliyorum
Bu dünyada hesabın, iyi kötü bağlandı
Sana öte dünyada, kolaylık diliyorum
CENGİZ NUMANOĞLU

ÖLÜYE MEKTUP - 1



Minareden bir sela, yükselince kuşlukta
Hazırlandı teneşir, camiideki taşlıkta
Neler söylendi neler, gıyabında bir bilsen
İkindiye kadar ki, bir kaç saat boşlukta


Sağlığında can ciğer bildiğin o dostların
Toplandılar önünde, evdeki minik barın
İçiyordu hepsi de belliki üzüntüden
Hepsindende üzgündü, otuzbeş yıllık karın


İlk dubleler bitince, dağıldı kasvet biraz
Menüye dahil oldu, yeşil erik ve kiraz
Biri kadeh kaldırdı, şerefine ruhunun
Hiç kimseden gelmedi, bu teklife itiraz


Kadehler birbirini izledikçe peşpeşe
Çehreleri kapladı, sanki gizli bir neşe
Ne kadarda severmiş, seni meğer dostların
Bir saatte boşaldı, inanki üç beş şişe


Gerçi sen öldün amma anıların diriydi
Çapkınlığın en renkli konulardan biriydi
Bir puan daha aldın, cinsiyetin yüzünden
Çünkü bu türlü işler, erkeği el kiriydi


Bu sohbet potasında, kaynadıkca taştılar
Hepside temiz kalpli, hepside çağdaştılar
Seni gömdükten sonra, hani o çok sevdiğin
Balık lokantasında anlaştılar


Derken ikindi vakti, duyuldu ezan sesi
Hiç kimsenin camiiye gelmiyordu giresi
Cenazeyi bekledi, bir kaçı kılmak için
Ne rüku vardı çünkü, ne de onun secdesi
CENGİZ NUMANOĞLU

7 Haziran 2007 Perşembe

sümela manastrı

KAPADOKYA/ bir seramik atölyesinden

asmalı konak/ KAPADOKYA

gerçeklere uyan!

gerçek, gerçek diye tepinirken,
belki de; düşlerin tam göbeğinde
düş kurmayı düşlüyorum ben.

bütün bu muhasebe,
vicdan muhasebesinden kaçış.
günah çıkarmaya çalışmak mı?
zorla girmek istediğim labirent mi yoksa?
kime, neyin,niçin ıspat çabası?

hayallerim yok derken,
asl'olanı özlerken,
bir hayalet miyim oysa ben?

çağlayanlar içinde, susuzluktan ağlarken
özümü görecek göz,
gözümü açacak bir söz beklerken;

uyan! yüreğim uyan!
gerçeklere uyan

şah damarından yakınken,
daha ne gerçeği arıyorsun ki sen?

ÖZLEDİM

İstanbul u özledim.
havasını, suyunu, toprağını
özledim.
denizini seyrederek,
balık ekmek yemeyi,
çay içmeyi özledim.

tanıdık caddelerde,
tanıdık kalabalıkları
vitrinleri özledim.

vapur sesini, martıları
gökyüzünü özledim.
opera pasajını, iskeleyi
güneşin İstanbul dan batışını
özledim.

sahilde bisikletimle gezinmeyi
özledim.
ipimi, topumu, frizbimi
özledim.
pala amca dan aldığım
leblebi tozunu, horoz şekerimi
özledim.

dünü, bugünü, yarını
düşünmeden yaşamayı,
özgürlüğümü özledim.

İstanbul da benden kalan anıları,
beni, ben yapan anları,

ve asla bir daha bulamayacağım
çocukluğumu özledim.

5 Haziran 2007 Salı

DOĞAL DENGE




Çağımız medeniyeti kötü durumdadır. Çünkü; bize uygun değildir. Bu medeniyet, bizim gerçek tabiatımız bilinmeden kurulmuştur.

İlmi buluşlardan, insan iştihasından, hayallerinden, teorilerinden ve arzularından doğmuştur. Bizim tarafımızdan kurulmuş olmasına rağmen, bizim ölçülerimize göre olmamıştır.
Bunların kötü tesirleri, kendimizi gereği gibi dikkate almayışımızdan ileri gelmiştir. Mekaniğe, fiziğe ve kimyaya eski hayat şekillerimizi değiştirme gücü veren şey; bizim kendimizi bilmeyişimiz, bu hususdaki cehaletimizdir.
İnsan, herşeyin ölçüsü olmalıydı. Oysa ki; insan, oluşturduğu alemde bir yabancıdır. Bu alemi, kendisi için teşkilatlandırmayı bilememiştir. Çünkü; kendi tabiatına dair müsbet bilgisi yoktur.

Demek ki; cansız şeyler ilimlerinin, canlı varlıklar ilimlerine nazaran muazzam ilerleme kaydetmiş olması, insanlık tarihinin en feci olaylarından biridir.

Zekamız ve buluşlarımızla kurulan çevre, bizim ne boyumuza, ne de biçimimize uygundur. Bu çevrede bedbahtız. Ahlaken ve zekaen dejenere oluyoruz.

Alexis Carrel
(İnsan Denen Meçhul kitabından.)

Bir dost eli...


Ah, rahatlık... Yanındaki insana güvenmenin tarif edilemez rahatlığı... Düşünceyi tartmadan, sözcükleri ölçüp, biçmeden, içinden geldiği gibi dosdoğru konuşmak...
Tohumu ile samanı vefakar bir elin alıp eleyeceğinden, saklamaya değer olanı saklayıp, kalanını hafif bir nefesle üfleyivereceğinden emin olmak...

bir kızılderili( Shoshone Kabilesinden)

KORKULARIM


Korkularım var,
Ama, seninkilerden daha büyük.
Senin korktuklarından da, korkuyorum ben.
Hasretlerim var,
Seninkiler kadar, uçsuz bucaksız.
Bir ucu, mavi
Bir ucu, siyah.
Mavi sana kavuştuğum,
Siyahsa; asla kavuşamayacağıma inandığım.
Ve sevgim;
Sevgim öyle büyük ki,
Seni milyonlarca kez sevebilirim.

Tuba Sapan

kızılderililer


Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim.
Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim.
Yanımda yürü, böylece eşit oluruz.

Bir Kızılderili Sözü